Finansal oligarşinin deprem kredileri nereye gidiyor?

6 Şubat depreminin ekonomik maliyetinin 110 milyar doları geçtiği ancak sadece 30 milyar dolarlık bir telafi sağlanabildiği belirtildi. Bu durumda konut/altyapı inşaatı, barınma, tarımsal destek ve OSB’lere kaynak yaratmak için küresel sermaye kuruluşlarından talep edilen kredilerin ise, daha çok sermaye kuruluşlarına aktarıldığı ortaya çıktı.

Evrensel yazarı Kansu Yıldırım, depremin ekonomik sonuçlarını ve finans kuruluşlarından alınan kredilerin durumunu “Finansal oligarşinin deprem kredileri nereye gidiyor?” başlıklı yazısında şöyle özetledi:

“Türkiye ile dayanışma amacıyla başlatılan uluslararası seferberliğin en önemli ayağını küresel finans ve sermaye kurumlarının kredi ve likidite ‘yardımları’ oluşturuyor. Kredileri salan en önemli üç kurum, Dünya Bankası (DB), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Uluslararası Finans Kurumu (IFC). Verilen kredilerin büyük çoğunluğunda yer alan ortak terminolojide ‘kalkınma’, ‘yeniden inşa’, ‘sürdürülebilir büyüme’, ‘karbon emisyonu’, ‘yeşil dönüşüm’ ve ‘yeşil finansman’ terimleri geçiyor. Avrupa Yeşil Mutabakatında yer alan ilkeler çerçevesinde şekillenen kredilerin temel özelliği, hem reel üretimi karakterize etme yoluyla, hem de finansal piyasalar aracılığıyla ‘yeşil kapitalist’ üretim modelinin egemenliğini kurmak, merkez ülkelerin sanayi sistemlerini ve paradigmalarını ihraç ederek mevcut bağımlılık ilişkilerini derinleştirmektir.

Küresel finans kuruluşlarının kredileri, sermaye yatırımlarına ihtiyaç duyan çevre ve yarı-çevre ülkelerin üretimini yeniden düzenlemekle kalmaz, siyasal dinamikleri ve ülkelerin emperyalist iş bölümündeki pozisyonlarını da ayarlar. Bu doğrultuda verilen deprem kredilerinin genel yapısı şöyle:

1) EBRD, 2023 yılında depremden sonra toparlanma ve destek amaçlı toplamda 2.5 milyar avroluk finansman sağladı. Depremden etkilenen bölgedeki şirketlere 800 milyon avrodan fazla kaynak ayrıldı.

2) EBRD, afet müdahale çerçevesi kapsamında finansman ihtiyaçları ve ‘yeşil ve dirençli ekonomi’ için QNB Finansbank ile 110 milyon dolar, Akbank ile 90 milyon dolar, Denizbank ile 109 milyon dolar tutarında anlaşmalar imzaladı. İş Bankası ve Yapı Kredi bankalarıyla da yapılan anlaşmalarla birlikte EBRD toplam 400 milyon avro finansman sağladı.

3) IFC, DB ile koordineli bir şekilde, depremden etkilenen illerde istihdamın, sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi ve rekabet gücünün artırılmasına yardımcı olmak amacıyla Sanko Holdinge 150 milyon dolar tutarında ‘yeşil kredi’ verdi. Kredi, holding bünyesinde, yeşil sertifikalı iplik fabrikası ve geri dönüş tesisi inşası için Sanko Tekstil; ambalaj malzemeleri için yeşil sertifikalı üretim tesisi kurması için Süper Film ve çimento üreticisi Çimko şirketleri arasında pay edildi.

4) EBRD, depremden sonra şirketlerin bölgedeki faaliyetlerine devam etmesi için Enerjisa Enerji’ye 100 milyon avro, polyester üreticisi SASA Polyester’e 75 milyon avro ve enerji şirketi Mav Elektrik’e 25 milyon avro kredi sağladı.

5) EBRD, 2023 yılında Türkiye’de 48 projeyi finanse etti. Bu yatırımların yüzde 91’i doğrudan şirketlere yönelik olurken, toplam finansmanın yaklaşık yüzde 58’i yeşil ekonomiye geçişe yönelik oldu.

‘Yeşil’ kapitalizme geçişi hızlandırma hedefiyle hazırlanan finansman paketleri; düşük karbon emisyonlu ürünlerin üretimi, yeşil yatırım, sürdürülebilirlik gibi başlıklar ve gerekçelerle verildi. Bu kapsamda, ING Türkiye ve ING Leasing’e 100 milyon avroluk finansman paketi tahsis edildi; ayrıca lastik üreticisi Brisa Bridgestone’a 90 milyon avro; üretim tesislerinin ‘yeşil’ modernizasyonu için Türk Traktör’e 70 milyon avro; Ülker Bisküvi’ye 75 milyon avro; Borusan EnBW’ye Hollanda Girişimci Kalkınma Bankası FMO ile sendikasyon yapısı altında verilen 200 milyon avro kredi dağıtıldı.

Uluslararası finansal kurumların dağıttığı krediler, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması süreçlerinin bir uzantısıdır. Marksist Düşünür Ernest Mandel, sermayenin uluslararası düzeyde iç içe geçip merkezileşmesini açıklarken, sermaye üzerindeki komuta gücünün uluslararasılaşmasının ya bir ülkeden ötekine ya da bir ulusal sermaye sahipleri grubundan birkaçına mülkiyet transferi biçiminde gerçekleştiğini belirtir. Bu da eşitsiz ve birleşik gelişim yasasını hakim kılar.

Dağıtılan deprem kredilerinin şirketlere hangi gerekçe kapsamında verildiği bilinse de anlaşma hükümleri kamuoyuna yansımadı. Ne var ki, emperyalist bağımlılık ilişkilerinin tarihsel seyri bize güncel biçiminin de özü itibarıyla bir değişiklik barındırmadığını; yoğun kaynak transferi, mülksüzleştirme dalgası ve proleterleşmeyi beraberinde getireceğini gösteriyor. 6 Şubat’tan sonra yaşanan onca yıkıma ve acıya rağmen, depremden en az hasarla çıkan yine şirketler oldu. Şirketlere tanınan ulusal ve uluslararası öncelik, birikim modeliyle, devlet biçimiyle ve devletin uluslararasılaşmasıyla ilgilidir ve başka bir yazının konusu olacaktır.”

(EKONOMİ SERVİSİ)